Ona her bakışımda Rabb bana yalnızca kendini aynalamıştı. Bir bedenden öte önce ruhuna bağlıydım. Sonra gülüşü, yürüyüşü, kokusu ve en çokta elleri. Parmaklarını sevdim onun. Sevdiği herşeyi, sevmediklerini, fikirlerini, savunmasını, korkularını, dile getirmeye çekindiklerini duymayı, onu ta ki ben bulana dek büyüten, onu bana hazırlayan herkesi, her duyguyu çok sevdim.
Sonra Dünya’yı sevdim. Onu bana getiren sebepleri, beni ona taşıyan kaldırımları sevdim. Çektiğimiz tüm ızdırapları, geldiğimiz noktayı, Dünya’nın onu bana sunma biçimini, sunarken uzak tutma niyetini sevdim. Yaşamış ve halen yaşamakta olan tüm insanları koşulsuz sevdim. Eril ve dişil yaradılışlarını oldukları gibi, doğal haliyle sevdim. Değiştirme, değiştirilme çabası güdümlenmeyen sevginin en saf sevgi oluşunu ve beni onunla buluşunu sevdim. Öfkemi bana unutturuşunu ve yine tüm Dünya’yı besleyen sonsuz şefkati içime dolduruşunu çok sevdim. Bambaşka sevdirdi, sevdim…
Feyza